İşitme Engeli Nedir?
Normal işiten bir bireyden söz edildiğinde, genellikle bu bireyin konuşmayı anlamak için yeterli düzeyde işitmesi olduğu kastedilmektedir. Çevrede aşırı gürültü olmamak koşuluyla, normal işiten bir birey herhangi bir özel araç, cihaz ya da teknik kullanmadan olağan durumlarda konuşmayı anlayabilmektedir. İşitme engelli birey, bazı sesleri duyabilmekte fakat bu düzeydeki işitme konuşmayı anlaması için yeterli olmamaktadır. Çok ileri derecedeki işitme kayıplarında ise, bir işitme cihazı kullanıyor iken dahi, yalnız işitme yolu ile konuşmayı anlaması çok güç olmaktadır. Bu durumdaki bireyler konuşmayı anlayabilmek için dudak okuma yöntemini de kullanmaktadır.
İşitme kaybı çok hafif, hafif, orta, ileri, çok ileri olarak derecelendirilir. Ancak her işitme engelli bireyin kaybı kendine özgüdür. Hiçbir kayıp bir diğer kişinin kaybı ile aynı sonuçları vermez. İşitme engelli birey acilen cihazlandırılmalı ve işitme düzeyi geliştirilmelidir. Cihaz ne kadar erken dönemde yakılırsa yararı da o kadar fazla olacaktır. İleri ve çok iler derecede kaybı olan bireylere cihazlanma ve ortalama 6 aylık bir eğitim sürecinden sonra koklear implant ( biyonik kulak) uygulaması da yapılabilmektedir. Bu uygulama sonucunda bireyin işitme seviyesi normale yakın bir seviyeye gelebilmektedir. Ancak devamında mutlaka işitme ve konuşma eğitimlerinin sürdürülmesi gerekmektedir.
İşitme Yetersizliğinin Nedenleri Nelerdir?
İşitme engeli vakalarının %95’inin doğum öncesinde, doğumda veya çocuk dili kazanmadan önce, %5’inin ise çocuk dili kazandıktan sonra oluştuğu bilinmektedir. İşitme engelinin nedenlerini doğum öncesi, doğum anı ve doğum sonrası olarak sınıflandırabiliriz.
Doğum Öncesi Nedenler:
Hamilelik döneminde annenin geçirdiği enfeksiyon veya hastalık (özellikle kızamıkcık, kabakulak, sarılık ...)
Hamilelik döneminde annenin röntgen çektirmesi
Hamilelik döneminde annenin ototoksik ilaç ve alkol kullanımı
Hamilelik döneminde geçirilen kazalar
Kan uyuşmazlığı
Genetik faktörler
Akraba evliliği
Doğum Anı Nedenler:
Doğum sırasında meydana gelen komplikasyonlar (kordon dolanması, oksijensiz kalma ...)
Düşük doğum ağırlığı
Erken doğum
Bebekte kan değişimi gerektiren sarılık
Doğum sırasında baş, boyun ve kulakta görülen zedelenme
Doğum Sonrası Nedenler:
Orta veya iç kulak yapılarında zedelenme
Çocukluk hastalıkları (havale, menenjit, kızamıkcık, kızıl...)
3 aydan fazla süren kronik orta kulak iltihabı (otit)
Çocukluk yaralanmaları (kafatası kırıkları, çatlakları, baş veya kulaklara şiddetli darbe, çok yüksek sese maruz kalma ve zarar verecek şekilde kulağa sokulan cisimler)
Bunlara rağmen işitme yetersizliğinin nedeninin bilinemediği durumlar da vardır.
İşitme Kayıplı Çocukları Olan Ailelere Öneriler
Bilindiği gibi işitme engelli bir çocuğun ailesi için bu durum oldukça uzun ve zor bir süreçtir. Aileye yardım konusunda en önemli faktör, alabileceği sağlıklı ve verimli profesyonel yardımlar olabilir.
Aileler ve çocukları ile birlikte çalışma sürecinde profesyonellerin varlığı ve desteği unutulmamalıdır. İşitme engelliler öğretmenleri, kula burun boğaz ve çocuk doktorları, odyologlar ve psikolojik danışmanlar bu konuda görev alabilirler. Bir çocuğun konuşma becerisinin gecikmesinin aileyi fazlasıyla etkileyeceği ortadadır. Çocuğun konuşabilmesi için aileye çocuğuyla normal işiten bir çocuktan daha fazla konuşması önerilmelidir. Eğer konuşmayı öğrenme sürecindeki bir çocuk, yeterli ilgi gösterilmezse konuşma öğrenme süreci etkilenecektir.
Profesyonellerin rolü, aileleri ve çocuklarını eğiterek yardımcı olmaktır. İnsanlara yardım ederken hayatlarına bakış açısını, yaşadıkları zorlukları bilerek yaklaşmak ve sonuç almanın uzun sürebileceğini göz önünde bulundurmak gerekir. Takım çalışmasına inanan, sürekli kendini geliştiren ve olumlu bakış açısına açık profesyoneller ile aileler daha fazla desteklendiklerini hissedeceklerdir.
Aile bireyleri sürekli bir dayanışma içinde bulunur ve yaşamın sunduğu olumlu ve olumsuz değişikliklere karşı donanımlı olurlarsa, çocuğun başarısı bundan çok fazla etkilenecektir. Engelli çocuklara sahip ailelerde başlangıçta sıklıkla engelin varlığını reddetme veya kabullenmeme belirse de zaman içinde uyum göstererek aile yapısında rol değişiklikleri yaşanmaktadır. Bununla birlikte zamanla kişilerin önceki sosyal, ekonomik ve kişisel rollerine devam edemedikleri ve diğer insanlarla ilişkilerinin azaldığı görülmektedir. Böylece yüksek gerginlik sonucu aile dengesinde değişiklikler ortaya çıkabilmektedir. Aile büyüklerinin tepkileri değişebilir, cihaz, eğitim, tedavi giderlerinin finansmanında sorun ortaya çıkabilir. Kişisel enerji ve zamanın farklı yönlerde harcanması dengeyi bozucu faktörlerdir. Örneğin çocuğunda engel beliren bir baba kendini eskisinden daha fazla işine verebilir.
Türkiye koşullarında işitme cihazı kullanmakta olan işitme kayıplı bir çocuğun hakları
Konuşmayı öğrenebilmesi için işitme cihazından başka iletişim aracı bulunmayan bir bebeğin (bir bebeğin işaret dilini öğrenmesi düşünülemediğine göre), uygun bir işitme cihazına sahip olması ve bunu verimli bir biçimde kullanması hakkı sosyal devlet anlayışının gereklerindendir. Konuşmayı diğer normal işiten yaşıtları gibi öğrenebilmesi için işitme cihazına ihtiyacı olan bir çocuğa, sadece devletin ilgili kurumlarının değil, aynı zamanda toplumun diğer kesimlerinin de yardımcı olması gerekir. Dolayısıyla bu hasta grubunun özellikle işitme cihazı firmalarının anlayışlı ve adaletli yaklaşımına ihtiyacı olacaktır. Ülkemizde tüketici hakları henüz yeni yeni tartışılmaya başlanmıştır, elbette işitme cihazı kullanıcısının da haklarının tartışılması gerekir. Tüketici hakları içinde işitme cihazı kullanıcılarının hakları daha da kritik bir önem taşımaktadır. İşitme cihazı kullanıcısı olan bebeğin işitme kayıplı olduğu için cihazın doğru çalışıp çalışmadığını denetleme olanağı yoktur. Yakınlarının bu konuda uyanık olup zamanında müdahale etmesi gerekir ki bu her zaman sağlanamamaktadır. Öyleyse ülkemizde işitme cihazının bebekler için seçiminde olduğu kadar bakım ve servisinde de özen gösterilmesine ihtiyaç vardır. Kendi haklarını koruması zor bir grup olan işitme engelli bebeklerin işitme kaybının tanınması, gerekli işitme cihazı veya koklear implant seçimlerinin yapılması ve periyodik takiplerinin bu konularda donanımlı olan kliniklerde yapılması zorunludur. İşitme kaybını temel çalışma alanı olarak kabul eden odyoloji klinikleri veya kulak burun boğaz klinikleri, işitme engelli bebeklerin haklarının korunmasında en yetkili kurumlardır. Bu klinikler, kendi hakkını koruması olanağı bulunmayan bebeklerle ailelerine çeşitli konularda destek sağlayacak konumdadırlar. Ancak işitme cihaz firmalarının bu ekipten tamamen dışlanması her zaman olumlu sonuç vermeyebilir. Firmaların cihaz satışından sonra cihazda çıkabilecek her türlü sorundan dolayı sorumluluğu doğmaktadır.
İşitme cihazı satıcılarının yükümlülükleri arasında doğumsal işitme kayıplı çocuğa uygun olan ve olmayan cihazlar ayrımını yaparak bu konuda cihaz seçimini yapanları uyarmaları gerekirken çoğu firmanın bu uyarıyı yapmadıkları gözlenmiştir. İlaç sektöründe uygulandığı gibi her bir işitme cihazının prospektüsü basit ve anlaşılır tarzda dağıtılır veya yayınlanırsa doktorlar bilgilendirilmiş olur. İşitme cihazı üretici firmalarının yayınladığı spesifikasyon bilgileri, her bir cihaza uygun hasta adaylarının belirlenmesinde yeterli derecede aydınlatıcı olmaktan uzaktır. Çocuk/yetişkin hasta; iletim tipi/alıcı tip işitme kaybı gibi her bir cihaz aslında belli bir “işitme kaybı modelini” hedefleyerek üretilirse de bu klinisyenlere açıkça ilan edilmez. Sonuçta, yetişkin için üretilmiş olan bir cihaz rahatlıkla bebeğe de önerilebilmektedir. Özellikle ülkemizde bunu bilimsel olarak denetleyecek bir kurum veya kuruluş bulunmamaktadır.
Pratik uygulamada bir işitme cihazı, imalattan kaynaklanan hatalara karşı iki yıl sürelik garantiyle satılmaktadır. Bu yaklaşım, genelde fabrikasyon hatalarına karşı hastayı korumayı amaçlar. Sadece sağlam üretilmiş işitme cihazı uzun süreli olarak verimli kullanılabilecektir. Ancak uzun süreli olarak verimli kullanılabilecek sağlam cihazların bebeklere satılmasının özendirilmesi gerekir. Hassas ve kırılgan cihazların bebeklere uygun olmadığı bilindiğinden, üretici ve satıcı firmaların, bu cins cihazların bebeklere satılmaması için seçici konumunda olanları uyarmaları gerekmektedir.Cihaz satışı yapan personellerin eğitimli olmaları gerekir. Ülkemizde bunu denetleyen kurum olmadığından cihaz alan aileler satıcı firmanın ve cihaz seçimi yapanların yetkinliğini sorgulamalıdır.
İşitme Engellide Konuşma Gelişiminin İyi Olabilmesinin Koşulları
• İşitme kaybının mümkün olduğunca erken tanınması ve uygun girişimlerin yapılması
• Uygun işitme cihazların önerilerek etkin olarak kullanılması
• Görme ve konuşmanın entegre edilmesi
• İşitme cihazından etkin yararlanılarak konuşma eğitiminin düzenlenmesi
• Periyodik değerlendirmelerin yapılması
İşitme Kayıplı Çocuklara Eğitici Yaklaşımlar
İşitme kaybı bulunan bir bebekte konuşmanın öğrenilmesini etkileyen faktörler neler olabilir?
Bir bebeğin konuşmayı öğrenebilmesi için normal veya normale yakın işitme, normal sınırlarda zeka, konuşmayı düzenleyen sinir ve kas yapıları ile ses çıkarma ve konuşma organı olarak görev yapan akciğerlerin ve soluk borusunun normalliği, uygun bir anadil konuşma ortamı, yakın çevrenin sevgisi ve ilgisi ile bunlardan ayrı olarak çocuğun coşku gelişiminin normal sınırlarda olması gerekmektedir.
Diğer bir deyişle konuşmayı öğrenebilmek için çocuk ;
Uygun bir sözel iletişim ortamı ve anadilden zengin konuşma ortamı içinde yaşamalı,
Konuşmayı çözmek ve üretebilmek için sağlıklı bir biyolojik donanıma sahip olmalı,
Dil girdilerini algılamak için göz ve kulak gibi duysal organları sağlıklı işlev göstermeli,
Dilin temel yapılarını fark edebilecek ve öğrenebilecek yeterli zihinsel kapasiteye sahip olmalıdır.
Doğuştan işitme kayıplı bebeklerin en temel sorunları, konuşma seslerine dikkat etme ve dinleme alışkanlıklarının bulunmamasıdır
İşitme kayıplı çocuklar, konuşma seslerini tam duyamadıklarından dolayı, ortam gürültüsüyle aynı zamana denk gelen konuşma seslerinin varlığını zorlukla fark ederler. Bu bir anlamda işitme kayıplı bebeklerde dinleme sorununa neden olmaktadır. İşitme kayıplı çocuklar bulundukları iletişim ortamında konuşma seslerine dikkat etme yönünden sorunları vardır ve ne zaman sözel iletişim yönünden dinleme desteğine ihtiyaç duyarlar. Ortam gürültüsü konuşma seslerini maskeleyerek işitme cihazının etkinliğini azaltır. Tüm engelli çocuklar özel eğitim ihtiyacı duyarlar. Bu nedenle her bir işitme engelli bebek için durumuna özel olarak tanımlanmış, değerlendirilmiş ve özgür eğitim kolları ile donanımlı bir eğitim ortamı oluşturulmalıdır. Doğuştan işitme kayıplı bebeklerin erken tanınan ve eğitime tabi tutulanlarla geç tanınan ve eğitime tabi tutulanların seyri birbirinden farklı seyredecektir.
Sonuç olarak, doğumsal sensorinöral işitme kayıplı bir çocuğun konuşmayı edinebilmesi, uygun seçilmiş işitme cihazlarını veya koklear implantı kullanarak işitme-konuşma eğitimine tabi tutulabilmesine bağlıdır .
Konuşma Eğitimi
Eğitim, günlük evde gerçekleşen aktiviteler etrafında planlanmalıdır. Profesyonel tarafından tek gün, aile tarafından her gün gerçekleştirilmelidir. Eğitimci, içinde objelerin bulunduğu çantalar hazırlayabilir, aile bu objeleri tek tek çıkartıp çocuğa verirken ismini ve tanımını yapmalıdır. “Bu bir sabun. Bu sabun çok ağır!” gibi.
Dil hedefleri zamanla daha kompleks olsa da aktiviteler yükleyici olmalıdır. Aile çocuğun dikkatini ses çekebilmeli, nesnenin ismini ve tanımını yapmalı veya zemindeki sesi kontrol edebilmeli.
Aile, çocuğun çevresindeki ilk doktordur. Çocuğun yanıtlarını ilk değerlendirecek kişi onlardır. Terapist ise uyumları, destek gruplarını katılımları, bireysel çabaları rehabilitasyonun başarısındaki en önemli etkendir.
Sözel iletişimin temeli, sorulu cevaplı diyalog yöntemidir.
Ancak anneler ve babalar, çocuklarıyla yaptıkları her türlü ve her dönemdeki konuşmalarda, yetişkinlerin kendi aralarında kurduğu ve diyalog tarzında sürüp giden ikili soru-yanıt şeklinde konuşmalıdırlar. Anne, bebeğine soru soracak ve onun yanıt vermesini bekleyecektir. Bu durum, bebeğin tek kelime anadilini bilmediği doğumun ilk günleri için bile geçerlidir. Anne, “Karnın mı acıktı bebeğim?” sorusunu soracak, bebeğinin buna bir şekilde yanıt vermesini bekler. Yanıt vermesi için onun yüzüne bakarak yanıtı almaya çalışacaktır. Tek kelime bile konuşamayan bir bebeğin bile diyalog tarzında konuşma ritmine alışması gerekir. Anne sözel veya sözel olmayan tarzda bir yanıt vermeyen bebeğe, karnının acıkmış olabileceğini düşündüğü bir dönemde sorduğu bu sorunun yanıtını alabilmek için memesini bebeğin ağzına uzattığı takdirde eğer bebek memesini emmeye başlarsa, bu takdirde anne, “Hımm benim yavrum çok acıkmış anlaşılan” diyerek, kendi sorusunun karşılığında bebeğin acıktığının farkında olduğunu belirtebilir. Bu şekilde, anne ile bebek, gerçekçi ve iki tarafı da içine alan bir iletişim ortamını kurmuş demektir. Sözlü iletişim, yaşamın bir döneminde temel iletişim tarzı olmalıdır. Sözel olmayan nitelikteki diğer iletişim tarzları ise, sözel iletişimi tamamlayan nitelikte bir işlevi bulunabilir. Oysa bazen anadilini öğrenememiş, işitme kaybı olan bazı çocukların işaret ederek, konuşmaya çalışmaksızın isteklerini belirtme girişiminde bulunduklarını biliyoruz. Bu sözlü olmayan tarzdaki iletişim girişimleri sözlü anadilde iletişiminin yerine daha basit ve daha ilkel iletişim kurma girişimi olabilir ve bu girişim şekli bize, altta yatan önemli sorunların ipucunu verebilir. Bu nedenle eğer sözlü olarak bebeği iletişime sevk etmemize karşın, onda ters yönde bir çabayı gözlüyorsak, bu çabanın olumsuz gelişmelerin habercisi olması mümkündür. Anne bebeğine sözlü iletişim kurulması konusunda iyi bir örnek oluşturacak tarzda iletişim kurabiliyorsa, buna rağmen bebek gözlediği ve örnek alması gereken sözlü iletişim yerine başka tarzdaki iletişim modellerini geliştirmek istiyorsa, bu tarzdaki gelişimin nedenini ortaya çıkartmak için bir profesyonelden yardım talep etmek gerekir. Bu konuda üç büyük şehirde, odyoloji bilim dallarının bulunduğu Üniversite Hastanelerine başvurulması, bunun dışındaki yerleşim birimlerinde ise Kulak Burun Boğaz hekimlerine başvurulması uygun olur. Nedeni anlaşılana dek anne ve babalar, çabalarını sürdürmelidir. Ancak anne ve baba çocuğunu uzmana götürmekle bu konudaki sorumluluğunu devretmiş sayılmazlar, fakat uzmanın gereken işlemleri yerine getirmesini arzu ettiklerini belirtmelidir. Bir bebeğin sağlıklı gelişimini sağlamakla yükümlü olan anne ve baba bu yükümlülüğünü kimseye devredemez. Eninde sonunda bir çocuğun tümüyle sorumluluğu annesinde ve babasındadır ve bu yükümlülük herhangi bir şekilde, herhangi bir profesyonele devredilemez. Anne ve babanın kendi yükümlülüklerini yerine getirmediğine veya kötüye kullandığına karar verilinceye dek, devletin ve devletin sosyal kuruluşlarının çocuğun herhangi bir yükümlülüğü üstlenmesi söz konusu olmamaktadır.Zaman zaman sözel iletişim kurmakta zorluk çeken çocukların, işaret ederek, işaret yoluyla duygu ve düşünceleri ifade etme çabasına girdikleri gözlenmektedir. Bu durum, bebeklerde, üst düzeyde ve karmaşık bir iletişim şekli olan sözlü ve dil kullanımını geliştirici değil, köstekleyici bir girişim sayılmalıdır. İnsanlar arasındaki iletişimde salt el-kol işaretlerinden yararlanılması, geri kalmış bir iletişim tarzıdır. İşaretler, sözleri destekleyici nitelikte gerçekleştiği takdirde anlamı güçlendirebilmekte, fakat tek başlarına anlam ifade etmeleri durumunda yetersiz kalabilmektedir. Bu nedenle iletişim çabası veren bir çocuğun sözlü iletişimde bulunmaya teşvik edilmesine ve uygun sosyal ortama ihtiyacı vardır. Ancak hiçbir zaman, hiçbir şey zorla yaptırılmaya çalışılmaz. Bir çocuk sözcükleri kullanmaya zorlanmamalı, fakat sözcüklerden yararlanarak konuşabileceği gibi ortam hazırlanmalıdır. Uygun ortamın hazırlanması anne ve babaya düşmektedir.
İletişim becerilerinin gelişmesinde oyun oynamanın rolü var mıdır?
İletişim becerisinin gelişmesinde, konuşma ve dil yeteneklerinin oluşmasında, diğer bir önemli unsur da, çocukların her yaşta oyun oynamaya önem vermesidir. Oyun oynamak, önce kurallarının konuşulması, daha sonra oyun sırasında oynarken, sonunda da oyunun sonuçlarının yorumlanması sırasında da sözel iletişim becerilerinin yoğun ve verimli bir biçimde kullanılmasını gerektirir. Yaşamın kendi özgü kuralları olan bir oyun olarak da düşünmek olasıdır. Bu görüşün uzantısı olarak çocuklar oyun oynarken yaşama erken adım atmış ve oyun oynama sayesinde sebep-sonuç, çok çalışmakla başarıya ulaşılması, ekip dayanışması gibi kavramlarla tanışırlar ve bunu yoğun bir iletişim içinde kullanırlar. Yoğun olarak sözel iletişim, direk ve kestirmeden iletişim yöntemidir; bu nedenle iletişimin erken ve düzgün gelişebilmesi için mümkün olduğunca erken çocuk toplu ve bireysel oyun oynamaya teşvik edilmelidir.
Aslında doğumuyla birlikte bir bebeğin anadilini öğrenmesi süreci başlamıştır. Fakat her ne nedenle olursa olsun yaşıtlarına benzer bir düzeyde iletişim becerisine erişememiş bir çocuğun ruhsal dünyasını anlayabilmek, bizler için oldukça zordur. Eğer bu durumda olan bir çocuğun duygularını anlamak istiyorsak, dünyaya onun bakış açısından bakmalı, olayları ve kişileri onun gibi algılamaya ve yaşamaya çalışmalıyız. Bunu gerçekleştirebilmek için, en doğru yol, bu durumdaki çocukların rolüne girmeli, onun duydukları (duyamadıklarını) düşünerek, tepkilerimizi düzenlememiz gerekir. Salt ağız-yüz ve el işaretlerinden yararlanarak duygu ve düşünceleri anlamak, ne derece olasıdır. Eğer iletişim sorunu yaşayan kişinin duygularını ve sıkıntılarını anlayabilmek için zaman zaman o kişinin yaşadıklarını pratik olarak yaşamak gerekebilir.